Social Icons

Pages

SAAT

12 Kasım 2015 Perşembe

KÜÇÜK AĞA TARIK BUĞRA

  
KİTABIN ADI
KÜÇÜK AĞA
KİTABIN YAZARI
TARIK BUĞRA
YAYIN EVİ VE ADRESİ
VARLIK YAYINEVİ
BASIM YILI
1973

1-)KİTABIN KONUSU :
Birinci Dünya Savaşı ile birlikte Osmanlı Devleti eski gücünü,heybetini kaybetmeye başlamış,isyanlar ve işgallerle zayıf duruma düşmüştür.Kitapta , bir Anadolu kasabası olan Akşehir'den yola çıkılarak ,kurtuluş mücadelesinin bir bölümü anlatılmaktadır.Olaylar Akşehir’in bir kasabasında başla ve gelişir.

2-) KİTABIN ÖZETİ :     
Dünya Savaşı resmen sona ermiş olmakla birlikte , Osmanlı Devleti üzerinde yarattığı etkiler tüm gücüyle devam emektedir.Savaş sonrası bir çok asker memleketlerine geri dönmüştür.Zayiatın büyüklüğü evlerine dönen erlerin çoğunun gazi oluşuyla daha da iyi anlaşılmıştır.Bu erlerden biri de Salih adlı Akşehirli bir askerdir.Memleketine döndüğünde kaybettiği kolunun acısıyla beraber , ülkenin durumunu daha acı bir şekilde anlayan Salih gittiğinden beri çok şeyin değiştiğini görür.Önceleri dost olarak yaşayan Rumlar ve kendi halkı şimdi birbirinden soğumuştur.Salih’in samimi arkadaşı olan Niko da bir Rum dur ve gelişmelerden o da etkilenmiştir.Yavaş yavaş Yunan ve İngiliz ordularının işgal haberleri gelmekte ve iki halkın birbirine olan düşmanlığı artmaktadır.Salih ise yüzyıllardır Osmanlı himayesinde rahatça yaşayan Rumların bu davranışını bir ihanet olarak görmekle beraber arkadaşı Niko’dan kopamamaktadır.Rumlarla olan dostluğu kasabalı tarafından fark edilir ve kasabalı Salih’i dışlar.Salih artık sürekli Niko ve O’nun çevresiyle dolaşır olmuştur.Artık Osmanlı ve Padişaha olan güvenci de sarsılmıştır.Kaybettiği kolunun hayatına tesiri büyük olmuştur.Kimsenin O’na hak ettiği saygıyı göstermediğine
inanan Salih kendini namazdan niyazdan çekmiştir.Öte yandan halk işgallere tepkisiz kalmama kararı almıştır fakat bunun kimin önderliğinde yapılacağı karmaşası vardır.
Salih günler geçtikçe kendi kasabalısının tepkisini kazanmış ve artık istenilmeyen biri olmuştur.Bu sırada kasabaya İstanbullu Hoca adında bir hoca gönderilir.İstanbul’dan gönderiliş amacı kasabada padişaha ve Osmanlı’ya bağlılığı teşvik edici düşünceyi sağlamaktır.Hoca gerçekten de çok etkili bir insandır ve halkın büyük beğenisini ve takdirini kazanır.Vaazlarda cemaate Osmanlı padişah ve din lehinde düşüncelerini aktarmaktadır.Bu sırada memlekette Hoca’nın düşüncesine tam ters olmamakla birlikte , kurtuluş ümidi olabilecek bir örgüt kurulmaktadır.Kuvayı Milliye adı verilen bu örgüt Anadolu’da işgalleri önlemek ve İstanbul ve padişah yönetiminin boyunduruğundan kurtulmak için kurulmuştur.Fakat Kuvayı Milliye’nin işi çok güçtür.Memlekette işgallere karşı veya işgallerden yana bir çok örgüt vardır. Kuvayı Milliye önce bu örgütleri kendi tarafına çekmeli veya bertaraf etmelidir.Hocanın vaazları da Kuvayı Milliye ilkelerine ters düşmektedir.Hoca her fırsatta padişaha bağlılıktan bahsetmektedir , Kuvayı Milliye ise padişahtan kurtulmak ,yeni bir yönetim kurmak amacını gütmektedir.İşte bütün bu ihtilaflar dolayısıyla Kuvayı Milliye yandaşları ve Hoca arasında bir elektriklenme ve zıtlaşma meydana gelir.Hoca ise halka kendini çok sevdirmiştir  çünkü her yönüyle iyi ve doğru bir insandır.Fakat Hoca da kendi içinde bir yandan yaptığı işin gerçekten doğru olup olmadığının sorgulamasını , padişaha olan güvencinin doğruluğunun şüphesini yoklamaktadır.Kuvvacılarla Hoca arasındaki çatışma zamanla  iyice açık şeklini alır ve vaazlarda karşıt fikirler açıklanır.
Olaylar gelişirken Salih ise unutulmuşluk ve terkedilmişlikten bir kaçış olarak Kuvayı Milliye’ye katılmaya verir.O’nu bu kararı vermeye zorlayan başka bir şey ise yakın arkadaşı Niko’nun da sonunda Osmanlıya karşı savaşta yer almasıdır.Salih bu ihanetin öcünün peşinden koşacak ve kurtuluş mücadelesinde büyük rol oynayacaktır.Kuvva bir türlü hizaya gelmeyen Hoca hakkında ölüm emri çıkartır.Hoca evliliği ve çocuğu ve en önemlisi de halkın zorlamasıyla Akşehir’den kaçar ve çete reislerine sığınır.Kuvva ile arasında yaşanan kovalamacadan sağ kurtulur ve kendi başına yanına adam da alarak bir kasabaya sığınır.Kuvva ise Hocayı kaçırdığı için üzgündür ve Salih’i O’nu bulmakla görevlendirir.Hoca ise şimdi hangi tarafta yer almak gerektiğinin hesabını yapmaktadır.Kuvayı Milliye ise her geçen gün başarı kazanmakta ve güçlenmektedir.Salih Hoca’yı bulur ve O’nu padişah hizmetinden vazgeçerek Kuvva yararına çalışmaya ikna eder.Beraberce Çerkez Ethem’in kardeşi Tevfik Bey’in çetesine katılırlar .Çerkez Ethem ve kardeşleri milli mücadelede en büyük rollerden birini üstlenmiş ve gerek düşman işgallerine gerekse ayaklanmalara karşı başarılar sağlamışlardır.Fakat şimdi düzenli ordu ve İsmet Paşa’nın emri altına girmek söz konusu olunca Çerkez Ethem ve kardeşleri zıt bir tavır takınarak Kuvva’ya ve Ankara’ya karşı isyan bayrağı açmıştır.Hoca ise bu yolun yanlış olduğuna inanır ve onları bu yoldan döndürmek için planlar kurar.Hoca’nın amacı Çerkez Ethem ve kardeşlerini Kuvva’ya karşı cephe almaktan vazgeçirmek olmasa bile olası bir isyan halinde güçlerini zayıflatmaktır.Bu sırada Hoca Salih’ i haber edinmek için  Akşehir’e yollar.Akşehir’de ise Hoca öldü bilinmektedir.Oysa Hoca hayattadır ve yeni kimliği “Küçük Ağa” ile kuvva yararına çalışmaktadır.Hoca’nın Kuvva yararına çalıştığı haberi Salih tarafından Akşehir’de sadece Kuvvacı olan birkaç kişiye duyrulur ve memnuniyet yaratır.Başta Kuvayı Milliye hareketine büyük hizmet vermiş Doktor olmak üzere Kuvvacılar Hoca’nın kendi saflarına katılışından büyük haz duyarlar.
3
Hoca Ethem’in İsmet Paşa hizmetine girmemek için yapacağı en büyük saldırı olan Kütahya saldırısında O’na bir oyun oynayarak başarısızlığını sağlar ve Kuvayı Milliye’ye en büyük hizmetini vermiş olur.Ethem ise Yunanlılara sığınacaktır.Hoca ise bütün bu ihtiras ve gücü elinde bulundurma tutkusuna kapılan insanlardan nefret etmektedir.Artık savaş alanından başka bir cephede de mücadele verilmektedir , şimdi iktidar çekişmeleri büyük tehdit oluşturmaktadır.Hoca bunu acıyla farkeder.Ankara ise Hoca’nın başarılarından haberdardır ve kendisini Ankara’ya davet eder.Daveti kabul eden Hoca Ankara’nın durumunu yakından görür ve cephede savaşmanın , bu iktidar kavgasında yanlış düşünenlere ve  hainlere verilecek savaştan daha kolay olduğunu düşünür.Fevzi Paşa Hoca’ya yakınlık gösterir.Hoca bütün bu kişiliklerin önemini daha iyi anlamaktadır.Memleket zafere doğru gitmektedir ve bu noktada Ankara ve Melis’e büyük iş düşmektedir.Bu sırada Küçük Ağa yani İstanbullu Hoca Ankara'da kendisini Akşehir'den tanıyan ve bir zamanlar zıt fikirleri yüzünden tartıştığı Kuvvacı Doktor ile buluşur.Doktor böyle saygıdeğer birinin kendi saflarına katılışından duyduğu mutluluğu Hoca’ya söyler ve asıl kimliğini bilenin sadece kendisi olduğunu , kendisi dışındakilerin O’nu Küçük Ağa diye tanıdıklarını anlatır.Hoca ise artık özlediği eşi ve çocuğunun özlemiyle yanmaktadır.
Küçük Ağa Fevzi Paşa ile birlikte Akşehir’e gelir ve burada da tanınmadığını ve Küçük Ağa olarak bilindiğini görür.Eşi ve Çocuğu hakkında bilgi alır ve çocuğunu bulur fakat eşinin durumu kötüdür.Eşine geldiğini haber eder fakat kadın ölmek üzeredir ve oğlunu Hoca’ya emanet ettiğini söylemekle kalır ve günler sonra da ölür. Hoca daha sonra Ankara’ya döner ve mücadeleye devam eder.


3-)KİTABIN ANA FİKRİ:
Vatan ve millet sevgisi , bağımsızlık duygusu. Kurtuluş savaşının küçük bir kasaba' dan görünüşü.

4-)KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:

Küçük Ağa(İstanbullu Hoca):Kurtuluş mücadelesine büyük hizmetler vermiş binlerce kişiden biri.

Salih:Birinci Dünya Savaşında sağ kolunu kaybetmiş ve hayatının anlamını Kurtuluş Mücadelesi ile tekrar kazanan biri.

Çerkez Ethem:Başlarda vatan ve millet için yeri tutulmaz hizmetler vermiş , cephede büyük başarılar göstermiş, fakat düzenli orduya geçme kararı alındığında tamamen zıt fikirleri benimsemiş ve zararlı olmuş bir çete reisi.

Doktor Haydar Bey:Dünya Savaşında Yüzbaşı rütbesiyle görev yapmış ve milli mücadele yıllarında Kuvayı Milliye’ye büyük hizmetler vermiş bir asker.

Ali Emmi:Kurtuluşu Kuvayı Milliye’de gören ve çok büyük fedakarlıklarda bulunan yaşlı bir vatandaş.

5-)YAZARIN HAYATI
2 Eylül 1918 tarihinde Akşehir'de doğdu. İlk ve ortaokulu Akşehir'de okudu. İstanbul Lisesi'nin yatılı kısmında okurken bu lisenin yatılı kısmının kapatılması üzerine kaydını Konya Lisesi'ne aldırdı ve liseyi burada bitirdi. (1936). Lise yıllarında Tarık Nazım müstear ismiyle hikaye ve şiirler yazmaya başlayan Tarık Buğra, İstanbul Üniversitesi Tıp ve Hukuk fakültelerinde bir süre okuduktan sonra kaydolduğu Edebiyat Fakültesi Türk Dili Edebiyatı Bölümünün son sınıfında ayrıldı. Askerlik hizmetinden sonra Şişli Terakki Lisesi'nde muallim muavini olarak işe başladı.
Cumhuriyet gazetesinin açtığı yarışmada Oğlum(uz) adlı öyküsüyle bin liralık büyük ödüle layık görüldüğü ilan edildi. (1948). Ancak, Tarık Buğra'ya bu para yerine altın bir kalem ödül olarak verildi. Aynı yarışmada Doğan Nadi'nin bölük komutanı birinci ilan edildi ve bu zatın hikayeci olarak adına ikinci bir kez daha rastlanılamadı. Yine de bu ödül neticesinde aldığı yoğun iş teklifleriyle basın hayatına atılma konusunda cesareti artan Tarık Buğra, Akşehir'e dönerek Nasrettin Hoca Gazetesi'ni çıkardı (26 Temmuz 1949-28 Haziran 1952). Milliyet gazetesi, Vatan, Yeni İstanbul gazetesi (1952- 1956), Yol Dergisi (1968) ve Tercüman gazetesinde (1970-1976) sanat sayfaları düzenledi, fıkralar yazdı, yazı işleri müdürlüğü yaptı. Hisar dergisi ve Türkiye gazetesinde de yazan Tarık Buğra, 26 Şubat 1994 tarihinde İstanbul'da öldü.

  BAŞLICA YAPITLARI :
 Bu Çağın Adı, Dönemeçte, Osmancık, Gençliğim Eyvah, Küçük Ağa, İbiş'in Dünyası, Firavun İmanı, Yarın Diye Bir şey Yoktur, Siyah Kehribar, Politika Dışı, Yağmur Beklerken, Yalnızlar












ATEŞ GECESİ REŞAT NURİ GÜNTEKİN

KİTABIN ADI                                              ATEŞ GECESİ

KİTABIN YAZARI                                       REŞAT NURİ GÜNTEKİN
YAYIN EVİ VE ADRESİ                              İNKİLAP KİTAPEVİ,ANKARA CAD.95. İSTANBUL
BASIM YILI                                                  1988

KİTABIN KONUSU                                     Bu eser milasa’a sürgün edilmis bir subay çocuğunun karşılaştığı olaylardan bahis ediyor.




Kitabın özeti:
  
    Milas’ta ilk önce Kaymakam ve Selim Bey ile tanıştım.Kaymakam şen bir adamdır.Kısa boylu ve ferah bir sesi vardı.Selim bey ise doktordu.Çok konuşmaz , soğuk  ve mağrur görünüyordu.Akşam oluyordu kaymakam doktora selenerek :Siz ne yapmayı düşünüyorsunuz? Eve gidecekmisiniz?   Doktor cevap vermedi. Gitmeyin ya… Ne yapacaksınız boş evde.Akşam Sait ustada beraber yemek yeriz. Akşam sait ustanın lokantasına gittik. Kaymakama balık yasaktı  fakat O,ise buna aldırmıyor ve usatadan balık istedi.Sofra açıldı.Kaymakam şiir söylemesini çok severdi.Arada bir ayağa kalkar ve şiir söylerdi. Birde  bana sorduğunda ne diyeceğimi şaşırıyordum.Bilmiyorum efendim dediğimde kaymakam suratını astı. İzin verirseniz bu gece balıkla beraber bir iki kadehcik kaldıracam.Selim Bey gülümsedi:Orası belli , demek buraya içmeye geldiniz. Sonra kaymakam  bana dönerek:Babanız varmı? Var efendim . İçki kullanıyormu ? Kullanıyor efendim dedim.
    Bir az ara geçtikten sonra kaymakam yine ayağa kalakarak bildiklerinden yine bir kaç mısra söyledi.
Yemek bidikten sonra kaymakam beni kalacağım yere götürdü.Yolda gidereken kaymakam bana sokakları anlatıyordu.kalacağım yer bir ermenin evi idi . Dul bir kadın. Dar sokaklardan geçerek kalacağım yere geldik. Ev sahibinin ismi Matmazel Varvar idi.o elliyi geçmiş genç bir kadındı.Rum mahallesinden  geçerek yavaş yavaş eve yaklaştık.Evin önünde siyah elbiseli bir kadın oturuyordu.Bu Matmazel Varvar idi. Bizi görür görmez ayağa kalktı.Kaymakam Mtmazeli görür görmez : Bu ne güzellik Vrvar diye seslendi.Bak sanba yeni kiracını getirdim. Kymakam Bey ayrıldıktan sonra eve girdik.Matmazel bana kalcağım odayı gösterdi.Odaya yerleştikten sonra  üzerimi deyiştirmek istedim fakat, değiştireceğim elbise yok idi.Bunu üzerine Matmazel aşğıya inip ,bana üzerimi değiştirecek bayan elbisesi getirdi. Ben elbisemi değiştirip aşağıya indim. Varvar bana bakıp gülümseyerek: Güzel bir Matmazel oldunuz dedi.dha sonra koltuğa oturdum Matmazel ince sele : Siz daha çocuksunuz ne yaptınızda sizin başınıza bu iş geldi? Kymakam kaşla göz rasında  Varvara bir şeyler söylediği anlaşılıuyordu.
     Ertesi gün Uykudan uyanınca Mtmazelin sorusunu bende kendi kendime  sordum.Evet bu yaşta okuldan alınarak sürgüne gönderilmemin sebebi ne idi.
Vücudum ve zihnim dinlenmişti. Mühendislik okulunda okumamla beraber  bir iki tane de zayıfım vardı. Bir kaç ay sonra başlayacak olan sınavlardan geçeçeğimden şüphem yoktu.
O gün bir yazılı sınavımız daha vardı.Sorular çok kolaydı.Bu yüzden kendiminkin bitirip arkadaki arkadaşımada  cevapları yazıp vermiştim.Arkadaşımın kağıtı dizlerinin üzerine koyup  ara sıra bakması ve ağzı ile hecelemesi hem beni hemde kendini ele vermişti.Tabii ikimizinde notu sıfırdı.Üsteli ceza alcağımızda muhakaktı.akşama doğru beni müdür odasına çağırdı.Müdür odasında iki komiser vardı. Fakat buna bakmayarak müdürün çevresi sakin ve tatlı idi.Nerdeyse yüzüme bakmadı.
Kemal Bey yukarı çık harici elbiseni giy…. çantanızı da toplayın . ddemek mektebden atılıyoruz.Utanmayıb bir şeyler söylemek lazımdı.Müdür Bey nasıl olsa bir cahillik yaptım.Emin olun birinci defadır.Müdür bana bakrak: Ne birinci defa ? kopya işi efendim. Sen kopyamı çektin? Çok fena sizden hiç beklemezdim.Fakat bunun kopya ile alkası yok idi.Bu beylerle bir yol gideceksiniz. Nereye? Bu defa kekelemek sırası ondaydı: Merak edişlecek bir şey yok çocuğum… Ban emniyetiniz vardı tabii.Ertesi gün karanlık bir binanın önünde durduk.Polisler benim kayıtlarımı yaptıktan sonra gittiler. Bir kaç gün sonra babam geldi.Babamala  orada konuştuktan sonra beni buraya Milasa  gönderdiler. Milas’tan bir daha kurtulmamak korkusunu içimden bir türlü atmıyordum.Rum sokağında bir kaç kızla tanıştım.Maryanti,Eleniça,Rina , Miyeris Panelopiça . Bu kızlarla beraber olurken kendimi büyük gibi gösteriyordum, diğer mahalle çocuklarından farklı görüyordum.Kızlar ben mahalledeyken yanıma yaklaşır, bol bol sohbet ederdik.Fakat bir gün kilisede bir eğlence düzenlenmişti.Kiliseni gezerken kenarda oturmuş bir kıza gözlerim takıldı.Dışarı çıktım .Rina’da ya nıma geldi. Arka tarafada kızlar ateş üzerinden atlıyorlardı, onlara doğru yaklaştık.Az önce kilisede gördüğüm kızda ordaydı.Yavaşça ona yaklaştım onula sohbet etmek istedim fakat,türkçeden anlamadığı için söylediklerim cevapsız kaldı.Ertesi gün Rinay’la sokakta buluştuk.fırsat bulup o kız hakda bir az  bilgi almak istedim.Rina bana o kızın türk olduğunu söyledi.Bir türk kızı neden benimle konuşmadı?. Aradan uzun zaman geçti.Bir gün yine caddade  gezerken evin önünde bir araba gördüm.Yavaş yavaş eve doğru yaklaştımBu gelenler annem ve babamdı.Bu beni çok mutlu etmişti.Annem rahatsızdı o yüzden fazla kalmayacaklarını söyledi.Annem hala bana çocuk  gözüyle bakıyordu.Mtmazelle oturup konuştular.Nihayet vakitleri doldu.Ve günün bir sabahında annemle babam gitmek için hazırlanıyorlardı.annem ve babam yola çıktılar ve ben onların arkalarından atla geliyordum, onları Çeşme başına  kadar uğrluyacaktım.fakat babam buna izin vermedi.Annem gil uğurladıktan sonra eve doğru atı koşturmaya başladım.Eve döndüm ve hastalığımın yeniden başladığının farkına vardım.Kaymakamla görüştüm oda bana kendisinin okuduğu bir romanı verdi. Bu roman okuduğum kazada ayağımı kırdığım güne kadar sürdü.Daha sonra tedavim içi doktorgilin evinde tedaviye devam edecektim.Bu arada dün gece evde baya gürültü vardı ve bu gürültü yüzünden uyuyamamaıştım.Ertesi gün doktor yanıma geldi ve halimi sordu ve bende buradan kurtulmak  için  halimin çok iyi olduğunu söyledim.Varvar hanımda benim ziyaretime gelmişti.Kaymakamda geldi.Kaymakam Varvar’I burda görünce:Kız ben bu işten şüphelenmeye başladım diye Varvar hanımla dalga geçmeye başladı.Akşam doktorun kızkardeşi gelmişti baya gürültü vardı.Selim Bey akşam çok kızmıştı.Ertesi gün Selim Beyle ablası yanıma geldiler.Selim Bey’,n kızkardeşi Afife hanımda onlarla beraber geldi.Doğrusunu söylemek gerekirse ben Afifeden hoşlanmaya başlamıştım.Doktorgilde kalmam bittikten sonra eve döndüm.Varvar kapının önünde oturuyordu beni görünce kaltı ayağa yanıma geldi.Bir az şikayetlendikten sonra ben odama çıktım.Aradan bir kaç ay geçtikden sonra yine Varvar beni kapının önünde karşıladı ve Afife hanımın onlara gitmediğim için beni suçladığını söyledi.Bu benim için bir fırsatdı.Afifeyi görebilecektim, yine sohbet edecektik.Uzun zaman geçti ve en sonunda beb yine İstanbula dönesi oldum.Afifeyi ise hala aklımdan çıkaramıyordum.İstanbulda Afifede bizimle idi.Annele çok iyi anlaşıyorlardı.Hiç bir anne kızıyla böyle anlaşamazdı.Bir gün annemlerle bahçede oturuyorduk.Annem uykusu geldiği için eve çıktı.Afifeyle ben yanlız kalmıştık..Akşam uzun bir sohbet ettik.Fakat zaman öyle getirdiki, bir gün Afifeyi tamamen görmeyecektim.Gitmezden önce bana onu vapurad uğurlamak içinban yalvardı, fakat ben onu uğurlamağa gitmedim.Söylediğim gibi Afifeyi son zamanlarda sıs sık hatırlıyoum ve şimdi eriştiğim zirveden geriye baktığımda peri diye kabul ettiğim gittikçe asılları çiğnediğini görüyorum





CUMBA’DAN RUMBA’YA. PEYAMİ SAFA


KİTAP:  CUMBA’DAN RUMBA’YA.

YAZARI:  PEYAMİ SAFA

KİTABIN ADI:CUMBA’DAN RUMBA’YA

KİTABIN YAZARI:PEYAMİ SAFA
YAYINEVİ VE ADRESİ:ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş. İSTİKLAL CAD.ANKARA HAN 99\380060  BEYOĞLU\İSTANBUL
BASIM YILI:1998.

1.KİTABIN KONUSU:Kitap,Cemile adındaki genç ve güzel bir kızın,kötü yaşamından,bir anda Tahsin adındaki zengin bir adama rastlayarak kurtuluşunu ve birbiri ardına gelişen ilginç olayları konu almıştır.
2.KİTABIN ÖZETİ:Cemile,dikine doğru konuşan,aklına geleni söyleyen ve çok güzel bir kızdır.Bir gün,tramvayda parayı öderken,para üstünü alamazve ağzına geleni söylemeye başlar.O sırada orada bulunan Tahsin Bey,elli yaşında ,kibar kılıklı,duruma el koyarak paranın üstünü Cemile’ye verir ve Cemile ile tanışır.Tahsin Bey,çok zengin bir adamdır.Cemile’nin evine ertesi gün balo biletleri gönderir.Balo Beşiktaş İskele gazinosu’nda olacaktır.Cemile’nin ablası Şahende,uzun boylu,sarışın,yüzünün derisi cigara kağıdı kadarince ve beyaz,boynunun mavi damarları görünen zayıf ve sinirli bir kadındır.Baloya oğlu Altay’I da götürmeyi düşünür.Altay,yedi aylık,emzikli,kundakta birçopcuktur.Cemile,baloya Altay’ın gelmesine sinirlenmektedir;ama Şahendeye anlatamaz.Cemile ile Şahende ,baloya kundaktaki çocuğun gidip gitmeyecegi hakkında herhangi bir bilgiye sahip olmadıklarından,sağa sola,konu komşuya sorarlar ve tüm mahalleye tartışma konusu yaratırlar.En sonunda,halkın sözünü dinlediğiHacı Kamil Bey’e sorarlar.Hacı Kamil Bey,edebini,terbiyesini,muhafaza etmek şartıyla bakire,seyyide,hamile,emziksiz,evli,bekar,kundakta yahut ihtiyar,genç,çoluk,çocuk,büyük,küçük herkesin gidebileceğini söyler.
               Cemile ile Şahende ,eve dönerlerken,evin selamlık tarafına yeni taşınan kiracıları görürler ve Cemile kiracının genç oğlu ile göz göze gelir.’Şirin bir oğlana benziyor!’diye düşünür.
                Birkaç gün sonra,Cemile Tahsin Bey’e gitmeye karar verir ve o gün Tahsin Bey’le sinemaya giderler.Cemile Tahsin Bey’in evli olduğunu öğrenir ve Tahsin Bey ,Cemile’yi otomobili ile evine bırakır.
                 Cemile Tahsin Beyin dediği gibi Taksi’de şöyle dayalı döşeli bir apartmanda metreslik hayatı yaşayacak olursa annesinin yüreğine inecekti.Biliyordu ki bu ev bir yangında yanacak olursa annesini sigortadan alacakları para üstüne mücevherlerin parasını da katarak bir apartman almaya razı etmek daha kolydı.Cemile bundan emindi.Hatta o kadar emindiki ;bunun için eve ateş vermeyi, annesin mücevherlerini satıp zorla O’nu buradan çıkartmayı düşünüyordu.
                 Gece yatsı ezanında annesiyle ablası yattıktan sonra Cemile sokağa çıkıp,evin dört tarafını dolaşırken kiracının bölüğündenlamba ışığını gördü ve içeriden genç erkek kahkahaları duydu.Kulağını kanada yaklaştırarak dinledi.Kendisi hakkında Selim,birçok şey anlatıtordu.Cemile,hayatında hiç güzelliğini bu çeşit tarif edene rastgelmemişti.Bir bahanesini bularak o gece Selim’le konuşmayı başardı ve tüm herşeyi anlatarak evi yakmak istediğini söyledi.Selim’den yardım istedi.Ancak Selim,sigortadan para alamayacağını söyleyince ,Cemile vazgeçti.Tahsin Bey’den,balo için aldığı biletlerden birisini Selim’e vererek,baloya gelmesini istedi.
                   Balo günü gelmişti.Cemile,Tahsin Bey’in aldığı esvabı giyince çok güzel olmuştu.Girişte ve girdikten sonra ,Altay başbelası oldu ve annesi Şahendeyi rezil etti. Baloya selim’de gelmişti.Üzerinde siyaha boyanmış,adi bir elbise vardı.Cemile,Tahsin Bey’iatlatarak Selim’le dans etti.Bunu kıskanan Tahsin Bey,Cemile yokken Selim’e bazı sorular sordu ve aralarında büyük bir tartışma çıktı.Sonuçta Cemile herşeyi ikisinede anlattı.
                   Cemile ,Tahsin Bey’I bırakarak Selim’le evlenmeyi planladı.Fakat,bir güm Selim’den ,babası Nail Bey’in hapse girdiğini ve beli bir miktar para gerektiğini duyunca,Selim’e parayı bulabileceğini söyledi ve Tahsin Bey’den parayı almaya karşılık ,ailesi ile birlikte Tahsin Bey’in tuttuğu evde kalmayı kabul etti.
                   Aradan günler geçti.Tahsin Bey,Cemile’ye hiç dokunmaz,O’na kültür hocaları tutar.Cemile,tüm bu hocalara ağzına geleni söyleyerek,onları evden kovar.Bir günTahsin Bey ,Memduh,Lili,Fazlı ve Ayetullah isimlerindeki birilerini eve getirir.Cemile bu kişilerden pek hoşlanmaz.Tahsin Bey, birkaç gün sonra Prensesin davet vereceğini ve oraya davetli olduklarını söyler.Davette birçok ilginç olay birbirini izler.Cemile’nin şiirler okuması,şair diye tanıtılması,Prensesin Cemile ile çok yakın olması…Sonuçta ,Cemile’ye bir telefon gelir.Eski oturduları Karagümrükte yangın çıktığı ve tüm mahallenin evsiz barksız kaldığı haber verilir.Cemile,olaya çok üzülür ve tam şiir okuyacakken ,tüm olyları anlatır;Tahsin Bey’I,Memduğ Bey’I,hayatını,yangını…Bunun üzerine Prenses ve birkaç davetli cemile’ye para yardımında bulunacakları hakkında söz verirler.
                     Cemile, hemen daveti terk ederek ,karagümrüğe gidip, müjdeyi tüm mahalleye haber verir,cebindeki paralarıda  vererek bu gecelik idare etmelerini söyler.
                     Bu olaydan sonra Thsin Bey,tüm gerçekleri Cemile’ye anlatır.Çok önceden bir kızı olduğunu,trafik kazasında kaybettiğini,şu an evli olmadığını,Cemile’yi kızı gibi ğördüğünü,Şahende’yisevdiğini,Şahende’ninde O’nu sevdiğini,herşeyi…
                     Ve bir gün selim’in babası Nail Bey,Cemile’yi ziyaret eder ve Selim’in çok ağır hasta olduğunu, bu yüzden doktorun yurtdışına gitmesi gerektiğini söylediklerini;ancak bu şekilde iyileşebileceğini söyler.Tabiki Cemile buna karşı çıkar.
                      Cemile ,Selim’I kendisinin iyileştirebileceğine inanır ve inandığı gibi  de bunu başarır.Sonuçta üç düğün birden olur.Memduh-nahide,Tahsin-Şahende ve Cemile-Selim.Herkes deli Cemile’nin hepsinden akıllı olduğunu  o gece öğrenir.
3.KİTABIN ANAFİKRİ:Kitapta, bu dünyada hiçbirşeyin imkansız olmadığı, birgün biryerlerde çok istediğimiz hayatın bizi beklediği anlatımaktadır.
4.KİTAPTAKİ ŞAHISLAR: Karagümrüklü cemile:olyların baş kahramanı.Saraç ibrahim efendi:babası,Selim:yeni kiracı,Nahide:Selimin eski kızarkadaşı,Şahende:Cemilenin ablası,Altay:Şahendenin çocuğu,Ali:Tahsin beyin şöförü,Halime,:Selim’in yengesi.Mebrüke: Tahsinin kızı.
5:KİTAP HAKKINDAKİ ŞAHSİ GÖRÜŞLERİM:Kitap çok akıcı bir özelliğe sahip,bir kere okumaya başladığınızda bitirene kadar içinizi büyük bir merak sarıyor.ayrıca ben birçok yeni kelime öğrendim bbuda tabiki kitabın iyi bir yanı.Herkese tavsiye ediyorum.

6.YAZAR HAKKINDA BİLGİ:Peyami safa,istanbul da 1899 yılında doğdu.Servet’I fünun şairlerinden İsmail Safa’nın oğludur.İki yaşındayken Sivasta sürgünde bulunan babasını kaybetti.Dokuz yaşında iken sağ elinin ekleminde kemik hastalığının başlaması,13 yaşında iken  hayatını kazanmak zorunda kalması yüzünden düzenli okul öğrenimi görmedi.

RAMSES BATI AKASYASININ ALTINDA CHRISTIAN JACQ

                                    KİTAP ÖZET FORMU


KİTABIN ADI                     : RAMSES BATI AKASYASININ ALTINDA
KİTABIN YAZARI              : CHRISTIAN JACQ        
YAYIN EVİ VE ADRESİ     : REMZİ KİTAP EVİ AŞ. CAĞALOĞLU İSTANBUL

BASIM YILI                        : 1999             
1.KİTABIN KONUSU         : BARIŞIN ÖNEMİ VE BARIŞ İÇİN YAPILMASI GEREKENLER
2.ROMANIN ÖZETİ           :


                      Elli yaşına gelmiş olan iki ülke hükümdarı Firavun Ramses’in hedefi insanlarını refah içinde yaşatmaktır. Fakat hükümdarın özelliği gereği yaşlılık yılları rahat geçmemektedir. Firavun Ramses Hititlilerle barışı korumak istemekte ve ayrıca Ramses’in isyancı Libyalıları ve karanlık güçleri bastırması gerekmektedir. Buda sürekli savaş anlamına gelir. Ayrıca Ramses zamanla birlikte yanlız kalmaktadır. Yaşam yani kader arkadaşlarını onun elinden teker teker almaktadır. Bu romanda  Ramses’in ellili yaşlarından ölümüne kadar  geçen süredeki yaşamı ve Mısır konu ediliyor.
                     Ramses ellibeş yaşında uzun boylu ve atletik yapılı bir  hükümdardı. Sarı saçlı,geniş alınlı,yuvarlak kulakları,kücük gözleri,güçlü çenesiyle çok çekici ve bir okadar otoriter bir yüze sahipti. O kadar çekici ve otoriter bir insandıki bulunduğu ortamlarda en karakterli olgun insanlar bile karşısında dizleri çözülürcesine eriyorlardı. O iki ülke hükümdarı Seti’nin ve tanrı Amon’un oğlu Ramses’ti. Otuz üç yıl süren hükümdarlığı içinde bi çok şeye göğüs germesini bilmişti. İhanete rağmen Kadeş’te Hititlileri yenmeyi başarmıştı. Ama en değerli üç varlığını kaybetmişti. Babası Seti’yi,annesi anakraliçe Tuya’yı ve kendi adına yaptırılan tapınağın açılışında kollarında can veren güzel kraliçe Nefertari’yi. Karısının ölümünden sonra tahtı büyük oğlu Kha’ya devretmeyi düşünsede bunu başaramadı. Çünkü Mısır onunla hayat buluyordu.
                    Muhafız birliği komutanı Seremana eski Hitit imparatoru Mutavillisin oğlu sürgün hayatı süren Urhi-Teşup’un villasından içeri girer. Bunu gören Urhi o sıralarda iki ülke arasında barış antlaşması imzalanması nedeniyle kendisini Hattuşil’e (Hitit İmparatoru) teslim etmeye geldiğini düşünür. Ancak öyle değildir. Azılı düşman Ramses tarafından serbest bırakılmıştır. Özgürdür artık. Birzamanlar düşmanı olduğu ülkenin ekmeğini yemektedir artık. Bu duygusallık uzun sürmez. Eski Hitit ajanı Suriyeli Raya’nın onu bulması ile birlikte eski defterler tekrar açılır. Kan ve Savaş.
                    Ramses çevresindekilere kötü günlerin yaklaşdığından korktuğunu söylemektedir. Aynı düşünceyi arkadaşı Steau ve güzel karısı Lotus da paylaşmaktadır. Bu yüzden uzaklarda bir eyaletin sorunlarıyla ve yılanlarla ilgilenen bu çift eski dostlarını yanlız bırakmamak için Pi-Ramses’e gelirler.
                    Bu arada yanlız kalan Ramses oğullarını annesi güzel İset’ten kraliçe olmasını ister. İset bunu hiç düşünmemiştir. Yıllarca O Nefertariye hayranlıkla yaşamış, O’nu kocasını elinden alan bir kadın olarak değil yüce bir insan olarak görmüştür. Ama sonunda İset kraliçe olmaya tam hazır olmasa da kraliçe ilan edilir.
                    İmparator Hattuşil gönderdiği elçi vasıtasıyla barışın devamı için gerekli koşulunu bildirmiştir. Hattuşil ve karısı Putuhepa’nın kızı Mısır’ın yeni Karaliçesi olmalıdır. Eğer kabul edilmezse Ramses savaşla tehdit edilmektedir. Fakat Ramses böyle bir şeyin mümkün olmadığını iletir. Kararı kesindir. Kraliçe İset’tir ve öyle kalacaktır. Aşa nekadar karşı çıksada Ameni ve Steau Ramses’in yanındadır.  Bu arada Urhi-Teşup Hatti imparatorluğu ile Mısır’ın tekrar savaşmasını istemektedir. Bunun için Hititlilerin yaptığının düşünülmesi için Mısır için büyük önem taşıyan Günlük Ağacı ve tütsü malzemelerini taşıyan bir kervana saldırır. Kimse canlı kalmamıştır. Ayrıca Günlük Ağacı’nın ülkeye girmesini engelleyerek Ramses’in rahiplerce tepki almasını sağlamak istemektedir.  Raya onu Pi-Ramses’in zenginlerinden Tanit ile tanıştırır. Bu kadınla evlenir ve artık bir aile süsü vermektedir. Kadın baskı altındadır ama ölüm korkusuyla bu evlilikten şüphelenen Seremana’ya hiç bir şey anlatamaz. Ramses kraliçelik olayını birkezde İset’e sorar. İset ise barışın yok olmaması için kraliçelikten vazgeçmek ister. Fakat Ramses kararlıdır. Hiç kimse Mısır Kraliçesinin onuru ile oynamaya cesaret edemez. İset kraliçe kalmaya devam edecektir. Kral dışişleri bakanı Aşa’ya bu kararını iletme görevi verir. Ayrıca Libya’lıların saldırıya geçmesi ihtimaline karşı Hattuşil’in silah yapımı için demir vermesini ve bunu ivedi göndermesini ister. Bu bir ültimatomdur.
                 Ramses’in iki oğlu vardır. Kha ve Merenptah…  Kha din işlerine kendini adamış bilgin bir insan, Merenptah ise savaşcı ruhuyla başarılı bir komutan adayıdır. Ramses yerine geçecek Firavunu bu iki çocuğundan seçecektir. Bu arada Merenptah başkomutanlığa getirilirken, Kha politikaya girmesi yönündeki tüm ısrarlara rağmen din işleri ve özellikle yeniden doğma törenleriyle uğraşmayı seçer.
                           Raya Mısır’a öfke duyan yandaşlar bulmakta zorlanmamaktadır. Kadeş savaşını unutmayanlar öc almak için Raya’nın etrafında toplanırlar. Seramana bayan Tanit’I uyarmak için  kaldıkları villaya gider ama kadın çok mutlu olduklarını ve kendilerini rahatsız etmemelerini söyler. Bu Maat yasasına göre suçtur. Seremana eli boş  döner.
                            Aşa Hatti imparatorunun ve eşinin önünde eğilir. İmparator kısa ve net bir cevap ister. Acaba Ramses isteklerini kabul etmiş midir? Aşa olumsuz yanıtını verir ve imparator şöyle der:
           -Firavun kardeşime söyle,ya kısa zamanda kızımla evlenmek için tarih saptar yada savaş kaçınılmaz olur.
                           Hattuşil’in Ramses’den istediği şeyi artık Raya ve Urhi’de bilmektedir. İmparatorun savaş çığlıkları her ikisinide çok sevindirmektedir. Nasıl olsa artık Libyalılarda Urhi-Teşup ile birliktedir. Ramses ilk kez fiziksel bir sızı duyar. Dişleri ona acı çektirmektedir. Öfkeli görünmektedir. Fakat öfkenin nedeni Hattuşil’in Aşa’yı alıkoymasıdı. Başhekim güzel Neferet Ramses’in ağrılarını geçirecek solüsyonları Kral’a verir. Ayrıca sağlık problemleriyle ilgili bir rapor hazırlayacağını belirtir. Bir endişesini de dile getirir, Günlük Ağacı sevkiyatına ne olmuştur? Söylentiler dolaşmaktadır etrafta. Aşa’dan mektup gelir. O tutsak değildir,sadece uzun uzadıya süren müzakerelere katılmaktadır. Ramses arabasını alarak yanında koruması Seremema ile yola çıkar. Çok süratle ilerler ve bir ağacın yanında durur. Bu ağaç Mısır’ın en eski söğüt ağacıdır. Kabuğu ve özü bir çok hastalığa şifa durumundadır.  Ramses burada bu ağaca teşekkür etmek için bulunuyorum der. Ve ona minnettarlığımı onu bütün Pi-Ramses’e dikerek göstereceğim der. Çünkü tanrılar insanlara kullanmaları için herşeyi vermiştir.
                           Hattuşil Aşa’nın konutuna giderek ona artık ülkesine dönmesi gerektiğini ama isteklerinin hala değişmediğini iletir. İmparator iç cebinden bi hançer çıkarır ve Aşa’ya Ramses’e iletilmek üzere verir. İmparator isteklerinin kabul edilmemesi halinde bu hançeri Ramses’in ölüsünden alıp ülkesine geri getireceğini söyler. Güzel İset Ameni’nin bürosuna gider. Ramses’I ikna edebilecek tek insanın Ameni olduğunu düşünmektedir. Kraliçeliği Mısır’ın barışı için bırakmaya hazır olduğunu bir kez daha aktarır. Kraliçe Ameni’nin gözünde bir kat daha değerlenmişti artık ama cevabı kesindir Ameni’nin. O maat yasalarının sembolu iki ülke kraliçesidir ve öyle kalacaktır. Savaşa yol açsa bile.
                            Steau heryerde yeni hazırladığı yılan zehirlerinden oluşan toniğini arar. Bu çok faydalı bir ilaç aynı zamanda öldürücü bir zehirdir. Ramses Merenptah’ın hazırladığı son raporu okur. Birlikler sandığından da iyi durumdadırlar. Ramses Orta Mısır’daki Hermopoli’e gitmek üzere gemisini hazırlattırır. Ve güneye doğu uzaklaşır. Ramses’in üç metre kadar uzağında köpek yüzlü,saldırgan çeneli, kocaman bir maymun durur. Ve Ramses ilahi ışığın kalbi ve kutsal dilin efendisi olan Tot’a seslenir. ‘Yolumu aç Tot. Sen ki yerin ve göğün sırlarınıbilirsin. Mısır’a yararlı olacak doğru yolu göster bana.’  Maymun arka ayakları üzerine doğrulur, ön ayakalarını dua edercesine güneşe doğru kaldırır. Tot’un sesi gökten, hurman ağaçlarından ve maymunun gırtlağından çıkar. Firavun bu sesi içine doldurur.
                             Aşa artık Mısır’a dönmektedir. Yanında küçük bir Mısır birliği ile yoluna devam ederken yaralanmış bir adamın çığlığı duyulur. Ellerinde mızraklarla Libyalı ve Hitililer konvoya saldırmıştır. Urhi-Teşup imparatorun Ramses’e verilmek üzere Aşa’ya emanet ettiği hançeri alarak Aşa’yı öldürür. Aşa ölmeden hemen önce elbisesinin üstüne hemen göğsüne gelen yere kanıyla birkaç hiyeroglif çizer. BU suçlunun Hattuşil olmadığının kanıtıdır ve Ramses bunu anlar. Seremena Urhi den şüphelenir ve karısını sorguya çekmek ister. Tanit yine her zaman ki gibi mutlu bir aile tablosu çizer. 
                              Bu arada Steau’nun kaybolan yılan zehrini Kraliçe İset almıştır. Bu ancak kraliçenin zehri kullandığı zaman anlaşılacaktır.  Görkemli bir törenle diğer dünyaya gönderilir Güzel İset.  Ameni ve Steau’nu ısrarlarına dayanamayan Ramses Hattuşil’e bir mektup gönderir. Konusu ise kızının kraliçe olarak kabul edildiğidir. Bu Urhi-Teşup’un savaş beklentisini yok edecektir. Çünkü bu yolla savaş yerine barış hakim gelecektir. 
                              İsyankar Libyalılardan kabile şefi Malfi en tehlikelilerindendi. Askerleri arasındaki en ufak bir olayda bile suçluları hiç acımadan öldürebiliyordur. Çünkü onun ordusu Ramsesinkiyle savaşacaktır. Malfi’nin abisi Mısır’a karşı başkaldırmada öldürülmüştür. Bunun öcünü almalıdır. Müttefiki Urhi-Teşup vazgeçilmez bir hazine değerindedir onun için.
                              Mısırın ileri gelenleri bir Hititlinin kraliçe olmasından dolayı rahatsız olurlar. Fakat Ramses buna karşı çıkar ve ikinci doğma töreninin hazırlanmasını emreder. Çünkü kutsal ruhlar Mısır’I koruyacaktır. Bu tören düğünden önce olacağı için kraliçelik makamını Meritamon temsil edecektir.  Bu arada Seremana eline geçen hiç bir fırsatı kaçırmaz. Hafiye gibi Aşa’nın katilini aramaktadır ve önemli bulgular elde eder. Tören için gerekli olan malzemeleer temin edilemez. Depoda sorun vardır ve Steau ile Ameni bunun farkındadırlar.  Bunun için depoyu kontrole giderler. Deponun sahibesi bayan Şerit çaldığı malları yerine koyarken yakalanır ve depoda olmayan malların sırrı ortaya çıkar. Suç üstü yakalanan kadın herşeyi anlatır. Mallara el koyma fikri kocasına aittir. İki yıldan beri böyle çalışmaktadırlar ve yakalanmasalardı malları gemi kaptanına satacağını söyler.  Uzun boylu , sakallı ve kahverengi gözlü birisidir bu kaptan ve diğer gün tekrar işi vardır bu kadınla. Bu Steau için çok önemli bilgidir. Kaptan yakalanır ve sorguya çekilir. Patronunun Ameni olduğun söyler. Steau şaşırır. Adam ve Şerit kaçmaya çalışırlarken yılanlarca öldürürlürler. Steau Ameni konusunu Seremena’ya açar.
                               Bu arada yeniden doğma törenleri yapılır. Ramses tanrı Horus ile Set’in sırlarını paylaşmış ve törenler için gerekli bütün sorumluluklarını yerine getirmiştir. Halka ona daha fazla güvenir.
                               Araştırmalar iki ay bir gün sürer ama bişey bulunamaz. Ta ki başka bir kaptan Ameni’yi ziyaret edene kadar.
                               Hattuşil kızının davet edilmesi konusunda mektup yazar. Ameni tam cevap yazackken Ramses ona sorular sormaya başlar. Ameni suçlu değildir. Ramses bunu anlamıştır. Bu sadece bir aldatmadır. Şebekenin başı kendini Ameni olarak tanıtmıştır. Ameni’ye açığa alınmış süsü verilir.
                               Hatti prensesi kötü havadan dolayı gelememektedir. Ramses büyücülerden Hatti’ye yardım etmelerini ister. Bununla oğlu Kha ilgilenir. Ameni’yi ziyaret eden kaptanın adı Rerek’tir. Bir mahallede saklanmaktadır. Sakalını ve saçını kestirmelidir.Mahhalleye berber gelir. Adam berber koltuğunu oturduğunda usturayı gırtlağında hisseder.  Hala patronunun Ameni olduğunu ısrar etmektedir. Fakat gidilğinde görünür ki patron Raya’dır. Raya kaçmaya çalışır ama çatıdan düşer. Boynu kırılmıştır. 
                               Merenptah prensesin Mısır’a girişinden itibaren güvenliğinden sorumludur. Hitit ülkesinde fırtınalar dinmiştir. Prensesin konvoyu Kadeş’i geçip Aya sınır kapısına varır. Kale komutanı prensesin yanındaki ordu yüzünden onu Pi-Ramsesden izin gelene kadar almaz. Kuraklık baş göstersede Ramses’in duaları faydalı olur. Konvoy Pi-Ramses ten giriş yapar. Ramses prensese kraliçe yağını sürer. Adını Kraliçe Mat-Hor ilan eder. Ve şu sözleri söyler:
           -Hükümdarlığımın 34ncü yılında, Hattiyle yapılacak barışın sonsuza dek süreceği böylece ilan edilmiştir.
                             Bu sözler karşısında Urhi bile dayanamayıp alkışlamaya başlar.  Seremena deri ustası Teşonk’tan bilgi almak için işyerine gider. Fakat adam ölmüştür. Oradaki bir işçiyi sorguya çeker. Katil Malfi’nin ta kendisidir.
                             Mat-Hor Mısır’ı yönetmek arzusu duymaktadır. Ramses ise onun ancak kaprislerinden kurtulduğu zaman Mısır’I anladığı zaman Mısır’I yönetebileceğini söyler. Urhi eninde sonunda Mat-Hor’un karşısına çıkar. Urhi onu etki altına alır. Bu arada tüm aramalara rağmen Malfi bulunamaz. Mat-Hor Meritamon ile konuşur. Gerçek Kraliçe olduğunu hatırlatır.
                             Urhi Malfi ile günlük ağacı konvoyunu ele geçirmek  üzere buluşurlar. Fakat Mısır ordusunu karşılarında görünce Malfi komando birliğini ileri süremez geri çekilir. Mısıra gidecek kervanın sahibi Urhi ve Malfi’yi kandırır. Malları imha etmez depolar. Arabistanda yetişen üç metre boyu olan günlük ağacı o yılki en iyi rekoltesini verir. Tüccar yem olarak küçük bir kervan yollamayı da unutmaz.  Bu kervan sağsalim geri döner. Adam hemen depoya gider. Kapı kırılmıştır. İçeride Kha beklemektedir. Adam Kha ve askerleri öldürmek istesede askerlerce ok yağmuruna tutulur. Mısır uzun yıllar yetecek günlük ağacına sahiptir artık.
                            Urhi Mat-Hor’u Ramses’I zehirlemesi konusunda kandırır. Hititliler Mısır’ı ziyaret için Pi-Ramses’e gelirler. Tam bir karnaval havası vardır. Ramses Mat-Hor’u çağırır. Onu kıskançlık ve ukalalıkla uçlar. Hititden gelen hediyelerin Mat-hor’ca elkonması ve aşırı harcama istekleri Ramses’e bir karar verdirir. Kraliçe artık Mer-or hareminde kalacaktır.
                            Nubye genel valisi oranı ekonomisini canlandıran Steau’ya tahammül edemez ve eski bir sabıkalı ile anlaşır. Fakat bulundukları tapınakta heykeller üzerlerine düşer. Ölürler. Mat-Hor Urhi’nin evine gider. Ramses’in onu küçük düşürdüğünü söyler. Kraliçe artık Urhi’nin elindedir. Hançerini hayava kaldırır ve şöyle der:
          -Bu hançer Aşa’yı öldürdü şimdi sıra Ramses de…
                            Ramses doğum günü için küçük bir yemek tertipler.  Tam yemek başlayacakken bir haber gelir. Ramses hemen Ebu Simbel’e doğru yola çıkar. Kimse yemeğe dokunmamıştır. Böylece zehirlenmekten kurtulurlar. Ramses Ebu Simbel de vali olarak Steau’yu ilan eder. Seremenanın bir adamı bir adamın Urhi’nin evine üç kezgeldiğini geldiğini ve kaldığı yeri bildiğini söyler. Bu kişi Nariş adındaki Fenikeli tüccardır. Bu arada Ramses Fenikeyi ziyaret edecektir.  Tüm ısrarlara rağmen bu gezi iptal edilmez.  Mısır için dinsel önemi olan Apis Boğası ölür. Ramses saygınlığını kaybetmemek için bu boğanın aynısından bulamlıdır. Tabi Urhi daha çabuk davranmayı planlar.  Hattuşil den mektup gelir. Mat-Hor babasına şikayette bulunmuştur. Ramses bizzat kendisi cevap yazar. Kızı Ramses’e göre yeteneksizdir ve bundan sonraki hayatının sade geçeceğini,törenlerde Meritamonun eşlik edeceğini yazar. Urhi Memfis te bir çiftlikte bu boğayı bulur. Hemen yola çıkar.Büyük heyecanla girdiği çiftlikten mutsuz çıkar. Çünkü Seremena ona tatsız bir oyun oynamıştır. Boğa sadece boyalıdır. Kral Abidas denen yere gider. Rüyasına göre boğa oaradadır. Hayvanı görür ve şöyle der:
           -Gel Apis,seni konutuna götüreceğim.
                            Apis için bir tören düzenlenir. En zengin ve soylu kadın eteği beline kadar çekilmiş vaziyette cinsel organını boğaya gösterir. Bu boğanın dölleyici özelliğini ifade eder. O soyunu devam ettirecektir. Hattuşilden cevap gelir. Savaş tehtidleri savurmaktadır. Ramses bir cevap yazar ve bu cevap Hattuşil’i hyrete düşürür. Ramses yeni bir prenses istemekle kalmamış imparator ve eşini Mısır’a davet etmiştir.  Tanit bilgi toplamak için saraydan döner. Urhinin beklediği bilgi yoktur. Urhi sinirden Tanit'i tokat atar. Tanit'in kedisi Urhi'yi cırmalar ve Urhi kedinin boynunu uçurur. Tanit kaçar. Ameni’ye giderek Urhi’yi şikayet eder.Artık Seremena istediğini yapabilecektir. Tanit herşeyi anlatmayı unutmaz. Urhi Libya yönüne Malfinin yanına kaçar. Seremena onu öldürecek tek kişinin kendisi olduğunu söyler.
                              Mat-Hor ailesi gelsede haremde kalacaktır. İncinen kraliçe Amon tanrısı ile yapılacak ayinde hile düzenler. Eğer Amon bu ziyarete evet derse kayık ileri gidecektir. Fakat kraliçe kakayıkçılara para verir. Yine de Amon evet der. Bu planda suya düşer. Eski düşman en sonunda Mısır’a gelir. Dostça karşılanır. Uzun bacak adında bir satıcı Urhi ve Libyalıları görür. Hepsi silahlıdır. Hemen muhafızlara durumu bildirir. Urhi kalenin birini ele geçirmiştir. Bir birliği tamamen yok eder.Libya sınırında ki bütün kaleler kaybedilir. Vali öldürürlür.
                              Merenptah , Seremena ve Ramses Malfi’nin üzerine harekete geçer. Malfi Merenptah’ın mızrağı ile ölür. Urhi Seremena’yı hançeri ile yaralasada Seremena onu öldürür. Kendisi de ölür. Artık yaşlanan Ramses hükümdarlığı boyunca başından geçen olaylrı hatırlar. Arkadaşları onu bir bir terketmiştir. En son Seremena, fedekar Seremena….
                              Bu arada Hattuşil de ölür. Barış antlaşmalarının hiç bir maddesi tartışma konusu olmaz.Barış devam eder.
                               Nil nehri Mısır’ın hayat kaynağıdır.İyi yönetilmelidir. Ramses’i devirmekte başarılı olamayan ve öldürülen Şenar’ın eski adamlarından olan ve su işlerinden sorumlu Hefat adındaki adam korkunç bir plan hazırlar. Bekletme havuzlarında ki suyu boşaltmak  ve halkı aç bırakmak. Suçu da kararı onaylayan Ramses’e atmak. Fenikelilerden fahiş fiyata tahıl almak. Fenikelilerin başında Nariş gelir. Hefat belgeyi imzalatmak üzere Kha’ya götürür. Kha belgenin birisi tarafından birkez daha inceleneceğini söyler. Bu kişi Kha’nın yanında bulunan Ramses’tir. Ramses Ameni’nin takibi sonucu Hefat’i mahkum ettirir.
                                Kha amansız bir hastalığın pençesindedir. Ölmeden az önce babasına; babasının verdiği emirleri yerine getirerrek çok mutlu olduğunu anlatır. Cenazesi Apis Boğalarının tapınağına gömülür. Ramses yaşlanmıştır. Doktor Neferteri’nin günlük tedavilerine maruz kalmaktadır. İyice yaşlanan Ramses yeni Firavun olarak oğlu Merenptah’ı ilan eder.  Altmış yedi yıllık bir hükümdarlık ve seksen dokuz yıllık bir yaşam…
                                 Musa da ölmüştür. Ramses’in çocukluk arkadaşı Pi-Ramses’in mimarı amacına erişmiş olarak ölmüştür. Ramses ve Ameni Ramses’in hükümdarlığının ikinc yılında diktiği akasya ağacının altında oturmaya gider. Ramses Batı Akasyası’nın  altında son nefesini ölümün yorgunluğunu hissediyorum diyerek verir. Ameni yıllar boyu istediği şeyi yapar. Ramses’in ellerini avuçlarına alarak öper. Ve bir söz verir oracıkta;
           -Bu dünyada olduğu gibi öteki dünyada da hiç kimse Işığın Oğlunu unutmayacak…


                                      
 3.Ana Fikir:
    Barış ve adaletin üstünde hiç bir şey yoktur. Ne bir hükümdarın şahsi istekleri ne de kişilerin beklentileri. Barış ve adaletin sağlanmasında gereken herşey yapılmalıdır. Adalet ve barış bir hükümdarın en öndegelen sorumluluğudur. Bu kitapta da Ramses’in adalet ve barış adına yaptıklarından, bunları yaparken karşılaştığı olaylardan bahsedilmiştir.

4. Kitaptaki Olaylar ve Şahısların Değerlendirilmesi:
    Kitap boyunca Ramses’in Hititlilerle yaşadığı olaylar, ayrılıkcı Lbyalıların isyanları, Urhi-Teşup ve yandaşlarının planları işlenmektedir.  Hitit prensesinin kraliçe olması, Hattşil’in Mısır’ı ziyareti, Pi-Ramses…

Ramses: Mısır firavunudur. Ülkesindeki insanları herşeyden üstün tutan uzun boylu sarışın renkli gözlü liderdir. Kesin ve doğru kararlar verebilen bir çok şeyi önceden sezebilme yeteneğine sahip olan Ramses uzlaşmacı yanı ile de dikkatleri çekiyor.

Ameni   : Firavunun sandalet taşıyıcısı ve özel sekreteri olan bu kişi kambur ve çok zayıf olmasına rağmen durmadan yiyen birisidir. Devlettin bütün evrak işlerini halleder. Kimselere güvenmediği için temizliği bile ona aitir. Kral’ın üniverste ve çocukluk arkadaşıdır. Aralarında gizli bir bağ vardır. Biraz somurtkandır.

Aşa       : Eskilerin ajanı iken Kadeş savaşından sonra dışişleri bakanı olmuştur. Parlak ve üstün bir zekaya sahiptir. Kadınlara çok düşkündür. Kralın yine üniversite ve çocukluk arkadaşıdır. Hatti’den dönerken yolda Urhi-Teşup tarafından öldürülmüştür. Barışa çok büyük katkısı olmuştur.

Nefertari: Kralın sonsuz aşkıdır. Kralı erken yaşta terk etmesine rağmen kızı Meritamon’u arkasında bırakmıştır. O tam bir kraliçedir. Ülkenin yönetimine her zaman katılmıştır. O da Ramses’e büyük bir aşk duymaktaydı.

Seremena: Sardunyalı olarakta bilinir. Eski korsan olmasına rağmen bu iri yapılı adam Ramses’in özel koruması ve ayrıca sarayda sözü geçen birisidir. Mısır ile alakalı bir çok olayı aydınlatmıştır. Kadınlara zaafı vardır. Urhi-Teşup tarafından öldürülmüştür.

Urhi-Teşup: Hitit imparatoru Hattuşil’in yeğenidir. Babasını öldürdükten sonra Mısır’a kaçmıştır. Bura da Ramses tarafından serbest bırakılır. Fakat o Ramses için hiç iyi şeyler düşünmez. Bir çok olaya karışır. Ramses’I öldürme planları yapar. Başarısız olur. Son olarak Libya şefiMalfi ile birlikte Mısır’a karşı savaşırken Seremena tarafından öldürürülür.

Mat-Hor   : Hitit kraliçesi iken iki ülkenin refahı adına Mısır kraliçesi olur. Fakat yeteneksizdir. Güzelliğini kullanmaya çalışır. Başarılı olamaz. Ramses ten onu zehirlemeye yeltenecek kadar nefret etmektedir. Ayrıca Urhi-Teşup’un sözlerinden de etkilenmiştir.

5. Kitap Hakkında ki Şahsi Görüş
     Kitap hala tam olarak bilinmeyen Mısır’ı anlatmaya çalışmıştır. Genelde uslup ve tarz olarak, konu olarak çok güzel bir kitap. Fakat, olayları birde Museviler tarafından dinleyecek olursak Ramses’in o kadar da adaletli bir hükümdar olmadığı anlaşılabilir. Bir kitapta bir kişinin kitap boyu bu kadar övülmesi bence hatalıdır.  Ramses serisi hayal ürünlerinin de katıldığı popüler tarih anlayışında bir üründür.

6. Yazar Hakkında Bilgi
                 1947'de Paris'te doğdu. 13 yaşındayken hayatına yön verecek kitabı okudu: Jacques Prienne'nin "Eski Mısır Uygarlığı Tarihi". Bunu takip eden 5 yıl içinde  roman yazdı. Böylece edebiyat kariyeri başlayan Jacq, 50 yaşına geldiğinde 50'nin üstünde eser vermişti. 17 yaşında Mısır'da geçirdiği balayı sırasında II. Ramses'in devrilmiş olan dev heykeliyle ilk kez karşılaştı. Jacq'ın kaderi artık belirlenmişti. 21 yaşında Sorbonne Üniversitesi'nde Mısır bilimi (Egyptology) ve arkeoloji eğitimi gördü. Çalışmalarını sürdürüp Eski Mısır konusunda doktora yaptı. 1986'da doktora tezi Editions du Rocher tarafından yayınlandı. Böylece akademik kariyeri ve ünü sağlamlaştı. 20 bilimsel makale yayınladı. "Büyük Firavunların Mısır" adlı makalesi 1981'da Academie Française ödülünü aldı. 1987'de yazdığı "Mısırlı Champollion" adlı romanıyla dikkatleri çekti ve büyük bir ün kazandı. Tehlikede olan tarihi alanların korunması için halen başkanlığını sürdürdüğü Ramses Enstitüsü'nü kurdu. 1995 yılında Alexander Dumas'nın ve 19. yüzyılın diğer ünlü dizi roman yazarlarının izinden giderek II. Ramses'in hayatını anlatan 5 ciltlik romanını yazdı
  

Mefküreci Zabit Emekli P.Bnb.Sabri Tevfik OKYAVUZ

KİTABIN ADI                        : Mefküreci Zabit

KİTABIN YAZARI                 : Emekli P.Bnb.Sabri Tevfik OKYAVUZ

KİTABIN YAYIN YERİ                   : ANKARA

BASIM YILI                                    : 1956
  
1.KİTABIN KONUSU:

Bir gencin annesinden ve sevgilisinden ayrılıp,savaşa katılması,başına gelen olaylar ve savaşta hayatını kaybetmesi.

2.ÖZETİ:

Işık isimli gencin babası savaşta ölmüş ve sadeceanası,amcası ve amca kızı Güzin isimli yakınları vardır.Kendisi Kuleli As.Lisesi 3 sınıf öğrencisidir.Güzin ile cocukluktan beraber büyüdü ve çok yakın ve çok sevdiği akrabasıdır.genelde ona “Sarı Paptyam” diye hitap eder.Lisede okuduğu sıralarda 1.Dünya savaşı çıkar ve devre arkadaşlarıyla beraber vatanı kurtarmak için bu savaşa katılmaya karar verirler.Tam bu sıralarda Güzine evlenme teklifi gelir fakat kız buna karşı çıkar.Karşı çıkınca,ailesinin baskısıyla karşılaşır ve hastalanır.

Işık’ın  annesi,Güzinin ziyaretine gider ve eve dönünce Işık’a anlatır olayı.Ayrıca ,Güzinin babası Işık’ın gelmesini ve Güzini ikna etmesini istediğine söyler.Işık Güzinin evine gider,akşam yemeğinden sonra ikisi dışarı çıkıp gezmeye karar verirler.Gezme sırasında Işık Güzin’e onu sevdiğini itiraf eder ve aynı cevap alır.ne yazık ki savaş nedeniyle pnların aşkı gelişemez.

İki gün sonra geceleyin Işık arkadaşlarıyla beraber savaşa katılmak üzere evlerinden kaçarlar.
         Savaşta bir çok çatışmalar başına gelir ve bu çatışmaların birisinde Abbas isimli arkadaşı şehit olur.27 Ağustos’ta Işığın takımı bir tepedeçatışmaya girer ve Işık bu çatışmada şehit olur.


3.KİTABIN ANAFİKRİ: Vatan sevgisinden büyüksevgi yoktur.

4.KİTAPTAKİ ŞAHISLAR: Kitapta fazla şahıs yoktur.

        Işık: Kitabın kahramanı.İyi kalpli ve vatan sever.

        Güzin: Işık’ın süt kardeşi ve sevgilisi.İyi kalpli ve güzeldir.

        Kutlu: Güzine evliliği teklif eden şahıs.Yakışıklı ve akıllıdır.Zabittir.

        Abbas: Şehit olan Işık’ın arkadaşı.

        Süleyman Paşa: Alay kumandanı.Mert ve iyi kalpli bir şahıs.

        Ulvi: Işık’ın kardeş kadar sevdiği,savaşta tanıştığı ve Işık’ın sonmektubunu Güzin’e ulaştıran şahıs.

5.KİTAP HAKINDAKİ ŞAHSİ GÖRÜŞLER:

 Konusu güzel,çekici fakat ağır bir dille yazılmış kitaptır.


6.YAZAR HAKKINDA BİLGİ: Mevcut değildir.        

ÜÇ İSTANBUL MİTHAT CEMAL KUNTAY




KİTABIN ADI

ÜÇ İSTANBUL

KİTABIN YAZARI
MİTHAT CEMAL KUNTAY
YAYIN EVİ
OĞLAK YAYINCILIK
BASIM YILI
1998


 




Platon (Eflatun)

 
Platon (Eflatun)


Yunan filozofudur. Sokrates'in öğrencilerindendir. Sokrates ölüm cezasına çarpılınca (M.Ö. 399) Atina'dan ayrılan Platon (M.Ö. 429-347), Mısır ve Güney İtalya'ya yolculuklar yaptıktan sonra Dionysos I'in kayınbiraderi Dion tarafından Syrakusai'e çağrıldı. Bir süre sonra Atina'da kendi felsefe okulunu (Akademia) kurup Dionysos I'in ölümünden (M.Ö. 367) sonra yeniden Syrakusai'e giderek, Dionysos II'yi bir "düşünür-kral" olarak yetiştirmeye çalıştı.
M.Ö. 361'de üçüncü kez Syrakusai'e gidip genç kralla antlaşmazlığa düştüğü için kısa bir süre cezaevine kapatıldıktan sonra Atina'ya döndü. Ölürken akademisini yeğenine bıraktı.
Platon'un yapıtları 35 söyleşiden (diyaloglar) oluşur. Platon, matematik prensiplere hayrandı. O, diğer konuların da matematik prensiplere dayandırılmasını istiyor, matematiğin bir kesinlik ölçüsü olduğuna inanıyordu. Matematik, felsefe için bir giriş idi. O bakımdan Platon, Akademia'nın kapısına "Geometri bilmeyen buradan içeri girmesin" diye yazdırmıştır.
Platon felsefesi, akılcılık ve spiritüalizmin temalarından esinlenerek bu iki felsefe akımının bir tür bileşimini oluşturmuştur. Gerçeği araştırmak için Sokrates'in soru yanıt yöntemini felsefenin bütün alanlarına yayan Platon'a göre, anlaşılabilir bir dünyada idealar, gerçek varlığı oluşturur; sezgilenen her şey, bu ideaların birer eksik ve değişken yansımasıdır.
Platon, gerçekliği iki bölüme ayırmıştır. Birinci bölüm, duyular dünyasıdır. Bu dünya hakkındaki yaklaşık ve mükemmel olmayan bilgilerimizi, beş duyumuzu kullanarak edinebiliriz. Duyular dünyasındaki her şey için "her şeyin değiştiği" ve hiç bir şeyin sonsuza dek var olmadığı gerçeği geçerlidir. Duyular dünyasında hiç bir şey var değildir; burada bir şeyler ortaya çıkar ve sonra ortadan kaybolur. İkinci bölüm idealar dünyasıdır. Aklımızı kullanarak bu dünya hakkında kesin bilgilere ulaşabiliriz. İdealar dünyası, duyularla algılanamaz. Buna karşılık idealar (ya da biçimler) mutlak ve değişmezdir.
Platon, insanların ikiye ayrılmış yaratıklar olduğunu düşünür. "Değişen" bir vücudumuz vardır. Vücudumuz, duyular dünyasına bağımlıdır ve bu dünyadaki diğer şeylerin kaderini paylaşır. Tüm duyularımız vücudumuza bağlıdır ve dolayısıyla güvenilmezdir. Ancak bizim bir de ölümsüz bir ruhumuz vardır ki bu ruh, aklın yuvasıdır. Ruh, maddesel olmadığı için idealar dünyasına girebilir. Platon daha da ileriye giderek, ruhun bir vücuda yerleşmeden önce de var olduğunu ve ruhun önce idealar dünyasında var olduğunu söylüyordu.
Platon'a göre anlaşılabilir dünyayı topluca kavramayı sağlayan yüce bilgi, diyalektiktir. İdealar, birbirinden ayrı gerçeklikler değil, aynı ile başkanın, bir ile çokun, son ile sonsuzun karışmasından oluşan karışımlardır. Dolayısıyla, idea ve anlaşılabilir gerçek de birer karışımdır.
Platon'a göre insan vücudu üçe ayrılır: baş, göğüs ve karın. Bu bölümlerin her biri ruhsal bir erdeme karşılık gelir. Baş akla, göğüs isteme, karın da haz ya da arzuya karşılık gelir. Bu üç ruhsal yeti, bir ideale ya da bir değere bağlanabilir. Akıl, bilgeliğe ulaşmaya çalışır; istek cesaret gösterir; arzu da insanın ölçülü olması için denetlenir. İnsanın bu üç bölümü bir bütün içerisinde hareket etmeye başladığı zaman uyumlu ya da "bütünlüklü" bir insan ortaya çıkar.
Platon, "Devlet" adlı diyaloğunda "ideal devlet"i anlatır. Burada anlatılan örnek bir devlet ya da "ütopik" bir devlettir. Platon, bu devletin filozoflar tarafından yönetilmesi gerektiğini söyler. Platon, tıpkı bir insan vücudu gibi yaratılmış bir devlet düşünür. Bu devlet aynı şekilde üçe bölünmüştür. Vücudun "başı", "göğsü" ve "karnı" olduğu gibi devletin de yöneticileri, bekçileri (veya askerleri) ve ticaretle uğraşanları (bunlara zanaatkârlar ve köylülerde dahildir) vardır. Ona göre sağlıklı ve uyumlu bir insan nasıl dengeli ve ılımlı ise, "adil" bir devlet de herkesin bütün içindeki yerini bilmesiyle ortaya çıkar.
Platon'un felsefesinde genel olarak geçerli olduğu gibi, onun devlet felsefesi de rasyonalizmden etkilenir. İyi bir devlet yaratmanın yolu, bu devletin mantıkla yönetilmesinden geçer. Başın vücudu yönetmesi gibi toplumu yönetenler de filozoflar olmalıdır.
Platon, kadınların da erkekler gibi yönetici olabileceklerini söylüyordu. Bunun da nedeni, yöneticilerin siteyi yönetmesinin tam da akılla mümkün olmasıydı. Kadınlar da erkekler gibi aynı mantığa sahipti. Kadınları yetiştirmeyen bir devletin yalnızca sağ kolunu çalıştırıp güçlendiren bir insana benzediğini söyler.
Platon, aile ve özel mülkiyeti de reddediyor, bunların devleti yönetenler ve koruyanlar tarafından idare edilmesini savunuyordu. Görüşleriyle Plotinus'u ve Hıristiyan din bilimcileri etkilemiş olan Platon'un başlıca söyleşileri arasında Devlet, Şölen, Phaidon, Gorgias, Protagoras sayılabilir.
Arkeolog Yusuf Sezgin'e bu çalışmasıyla sitemize bulunduğu katkıdan dolayı teşekkür ederiz...
 



 

Sample text

Sample Text

Sample Text

 
Blogger Templates