KİTABIN ADI
|
Zeytindağı
|
KİTABIN YAZARI
|
Fatih
Rıfkı ATAY
|
YAYINEVİ VE ADRESİ
|
|
BASIM TARİHİ
|
1981
|
KİTABIN YAYIM MAKSADI
|
Osmanlı
İmparatorluğu’nun son günlerinde içine düştüğü durumu ortaya koymaktadır.
|
KİTABIN ÖZETİ :
Kitabın
ismi; Cemal Paşa’nın karargahının (4. Karargah) bulunduğu Kudüs’e yakın bir
dağın isminden gelmektedir. Kitapta Osmanlı saltanatının son günlerinden
Türkiye Cumhuriyetinin ilk günlerine kadarki bir zaman dilimi anlatılmaktadır.
Yazar bir görev sebebiyle Cemal Paşa’ın karargahına yani Zeytindağı’na
gitmiştir. Burada yaşamış olduğu olayları ve anılarını bulunduğu tarihin önemli
olaylarını da içine alacak şekilde anlatmıştır.
Birinci
Dünya Harbi patlak verdiğinde Falih Rıfkı yedek subay olarak orduya alınır ve
Cemal Paşa’nın karargahına tayin olur. Cemal Paşa ile ilişkileri de burada
gelişir.
Kitabın
ilk kısımlarında İttihat ve Terakki’den söz edilmiştir. İttihat ve Terakki
içerisinde Cemal Paşa, Talat Paşa ve Enver Paşa en önemli simalardır. Cemal
Paşa yenilikçiliği ile tanınmaktadır. Enver ve Talat Paşa’lar ise muhafazakar
bir kişilik sergilemektedir. Enver Paşa’nın Turancılık fikirleri güçlüdür.
Falih Rıfkı, Enver Paşa’nın bu fikirlerini benimsememekte ve Enver Paşa’yı
diktatör olarak nitelemektedir. Türkiye’nin kurtuluşunun Enver Paşa gibilerden
kurtulmakla mümkün olduğu düşüncesindedir. İttihat ve Terakki kendi içerisinde
bölünmüş bir yapı sergilemektedir. Bir birlik ve beraberlik söz konusu
değildir. Her liderin bir grubu vardır. Falih Rıfkı da Cemal Paşanın adamı
damgasını taşımaktadır. Falih Rıfkı, İttihat ve Terakkinin bu yönünü yani fikir
birliğinin bulunmayışını eleştirmektedir. Çünkü yaşanılan buhrandan kurtuluş
ancak birlik ve beraberlikle mümkündür. Buna rağmen bilinçsiz yaklaşımlar,
kişisel hesaplaşmalar İttihat ve Terakkiyi kendi kendisiyle uğraşan bir duruma
düşürmüştür.
Falih
Rıfkı, Cemal Paşa ile beraber çalışmaya başladıktan sonra, olayları daha açık
ve net bir şekilde görebilmektedir. Bir dönem, bir İmparatorluk yok olmaktadır.
Yazar bunu sezinleyebilmektedir. Suriye, Filistin ve Hicaz’da yaşamış oldukları
bir devrin çöküşünü gözler önüne sermektedir.
Falih
Rıfkı Osmanlı’nın bir kukla devlet olduğunu söylemektedir. Örneğin şöyle bir
olay anlatılmakta; “Mahmut Şevket Paşa’yı öldüren Kavaklı Mustafa, memleketten
kaçmaya muvaffak olmuştu. Bir Rus vapuruna binmişti. Fakat Osmanlının Rus
sancağı taşıyan bir vapurdan bir kişiyi almaya hakkı yoktu. Bunun üzerine bir
Osmanlı hükümeti görevlisi, Kavaklı Mustafa’yı gemiden kaçırır ve boğdurur. Bu
olayı haber alan Ruslar, Kavaklı Mustafa’yı kaçıran zatı görevden aldırır ve
bundan böyle devlet hizmetinde kullanılmamasını isterler ve istedikleri de
olur.”
Osmanlı,
ümmetçilik fikri sebebiyle neredeyse üç kıtada egemen olmuştu. Bu coğrafyanın
büyük bir kısmını Arapların yaşadıkları ülkeler kapsamaktaydı. Kudüs, Şam,
Filistin, Hicaz gibi. Osmanlı sadece coğrafyada büyüyebilmişti. Çünkü, bu
kazanılan toprakların hiçbirinin kültürlerine, dillerine, ticaretlerine ve
maddiyatlarına egemen olunamamıştı. Hatta Osmanlı, Arapları Türkleştireceğine
oradaki Türkler Araplaşmıştı.
“Bu
kıtaları ne sömürgeleştirmiş, ne de vatanlaştırmıştık.”
Osmanlı
İmparatorluğu buralarda, ücretsiz tarla ve sokak bekçisi idi. Eğer, medrese ve
şuursuzluk devam etmiş olsaydı, Araplığın Anadolu içlerine kadar gireceğine
şüphe yoktu. Osmanlı Emperyalizmi şu ana fikir üstünde kurulmuş bir hayal idi.
“ Türk milleti kendi başına devlet yapamaz! “
Osmanlı, Arap topraklarını
alarak oraları bir bakıma imar ediyordu. Çünkü, Arap şeyhleri arasındaki kanlı
savaşlar sonucunda Arap halkı mağdur oluyor ve maddi olarak da çöküntüye
uğruyordu. Osmanlı geldiğinde ise bu şeyhleri uzlaştırıp sükuneti sağlıyor ve
onlara belirli imtiyazlar veriyordu. Bir bakıma Osmanlı onlar için bir kurtuluş
gibiydi. Buna rağmen Osmanlının güçsüz duruma düşmesini fırsat bilip hemen
İngilizlerle, Fransızlarla anlaşmışlar ve Osmanlı’ yı arkadan vurmuşlardır.
Osmanlı’ ya karşı görünüşte bağımlı olan Araplar her zaman kendi
halifeliklerini istiyordu. Müslüman Araplar arasında Arap Halifeliği hükümeti
peşinde olanlar vardı ve 1. Dünya savaşı çıktığında bu düşüncelerini
gerçekleştirmek için ve İngilizlerin vereceklerini vaadettikleri imtiyazlardan
dolayı Osmanlı’ ya ihanet etmişlerdi.
Osmanlının
Araplara vermiş olduğu haklar, onların küçük bir anlaşmazlıkta bile isyan
etmelerini sağlıyordu. Cemal Paşa zamanında çıkmış olan bir kanun ile
komutanlara eğer vatan müdafaası için zaruri görülürse idam hükümlerini yerine
getirmesi yetkisi verilmişti. Yani isyanlar artık kanla bastırılıyordu.
Cemal
Paşanın bir amacı da Suriye’ yi Osmanlılaştırmaktır. Bu düşüncesini
gerçekleştirmek için Suriye’ de modern okullar açtırmıştır. Bunun yanında bir
de hicret eden Ermenileri, Suriye içlerine dağıtarak güçlenen Araplılığa karşı
bir teminat olarak kullanıyordu. Hatta Ermenileri güçlendirmek için ev ve
toprak bile verilmiştir.
Falih
Rıfkı Atay, Arapları anlatırken din sömürüsü konusuna da değinmiştir. Falih
Rıfkı’ ya göre din sömürüsü bütün dinler için geçerlidir. “Medine dini
mallaştırmış ve maddeleştirmiş bir Asya pazarıdır. Kudüs dini oyunlaştırmış bir
Garp tiyatrosudur”. Araplar çok fakirdir. Kendi ülkelerinde; ata topraklarında
hizmetçi konumuna düşmüşlerdir. Filistin ikiye ayrılmıştır. Eski Filistin
Arapların,yani hizmetçilerin; yeni Filistin ise tüm güzelliği ve ihtişamıyla Yahudilerin.
Din satışa sunulmaktadır. Hac dönemlerinde Araplar da Yahudiler de büyük kazanç
elde etmek peşindedir.
Osmanlı
Devletinin Almanlarla beraber savaşa girmesinin en büyük nedeni İttihat ve
Terakki yöneticilerinden Enver Paşa’ nın Alman hayranı olmasından
kaynaklanıyordu.
Birinci
Dünya harbi sonucunda Tuna yukarısındaki iki İmparatorluk, Akdeniz kıyısındaki
bir İmparatorluk ve Tuna kenarındaki bir krallık devrilmek üzereydi.
Suriye
ve Filistin’ de Almanların durduramadığı İngiliz seli yine bir Türk, fakat bu
sefer öz bir kumandan, Mustafa Kemal tarafından Halep aşağısında tutulmuştur.
Mustafa Kemal’ in orada seçtiği savunma hattı, Milli Misak’ taki Türkiye
sınırıdır.
Cemal
Paşa’ nın yerine, Suriye’ de silahlı kuvvetlerin başına geçen Alman Fon Falkenhein
bozgunu durduramadı ve Kudüs İngilizlerin eline geçti.
Artık
yalnız Anadolu ve İstanbul düşünülür. İmparatorluğa ve onun rüyalarına
“Allahaısmarladık! “ denir.
Artık
Şam’ dan ayrılmak zamanı gelmiştir. Cemal Paşa İstanbul’ da istifa edecektir.
Cemal
Paşa harap Anadolu topraklarını gördükçe
-
“Keşke vazifem buralarda olsaydı, keşke o altın sağanağı ve enerji fırtınası,
bu durgun, boş ve terkedilmiş vatan parçası üstünden geçseydi. Anadolu hepimize
hınç ve güvensizlikle bakıyordu. Yüz binlerce çocuğunu memesinden sökerek alıp
götürdüğümüz bu anaya şimdi kendimiz pişmanlığımızı getiriyoruz. Kumar oynadık
ve kaybettik” diye düşünmektedir.
Cemal
Paşaya sorulan :
-
Paşam bu harbe niçin girdik? sorusuna cevap ilginçtir.
-
Aylık vermemek için! Hazine tamtakırdı. Para bulabilmek için ya bir tarafa
boyun eğmeli, ya öbür tarafla birleşmeli idik.
İlim,
İhtisas ve tecrübe sahibi Mustafa Kemal, vatan ve istiklal düşüncesiyle
milletin nesi var nesi yoksa yüzde kırkını vatan savunması için vermesi
gerektiği düşüncesindedir.
Sakarya,
Dumlupınar, İzmir ve Lozan... hepsi böyle ödenmiştir.
Mustafa
Kemal büyük harbe girmek karşıtı idi: çünkü O kafa ve sanat adamı idi.
Mustafa
Kemal Kurtuluş Harbini bırakmak fikrinde asla bulunmadı : çünkü O vatan adamı
idi.
İşte
bütün kitabın özü : İlim ve vatan adamı olunuz.
Falih Rıfkı Atay (1894 - 1971)
1894 yılında İstanbul'da doğdu. Fıkra, makale,
gezi türlerindeki gazete yazılarıyla ve özellikle Atatürk'ü yakından tanıtan
anılarıyla ün kazanan Falih Rıfkı Atay, Kovacılar semtindeki Rehberi Tahsil
Rüştiyesi'ni bitirdikten sonra Hüseyin Cahit'in Yalçın müdürlük yaptığı
Mercan İdadisi'nde öğrenimini tamamladı. Darülfünunun Edebiyat bölümünü
bitirdi.
İdadide
edebiyat öğretmeni olan Celal Sahir Erozan ile kendisinden bir ileri sınıfta
okuyan Orhan Seyfi Orhon, Falih Rıfkı'nın edebiyat zevkinin gelişmesine
yardımcı oldular. İlk Yazıları, Serveti Fünun dergisinin genç yazarlara
ayrılan ek sayfalarında yayımlanan Falih Rıfkı'nın Tecelli(1911) dergisi ile
Süleyman Bahri'nin yönettiği Kadın(1912) dergisinde Cenap Şahabettin ile
Ahmet Haşim'in eserlerini hatırlatan şiirleri çıktı. 1912'de Tanin
gazetesinde düz yazıları yayımlanmağa başladı; İstanbul Mektupları, Edirne
mektupları gibi yazıları çıktı. 1913-1914 yıllarında sadaret ve Dahiliye
Nazırlığı kalemlerinde çalıştı. Dahiliye Vekili Talat Paşa ile birlikte
gittiği Bükreş'ten Tanin gazetesine röportaj yazıları yolladı. Bu dönemdeki
yazıları, Türkçülük ve Türkçecilik akımlarının etkisini taşıyordu. I. Dünya
Savaşında yedek subay olarak Suriye'ye gitti; 4. Ordu kumandanı Cemal Paşa'nın hususi katipliğini
yaptı. Suriye ve Filistin'deki savaş anılarını "Ateş ve Güneş"
(1918) kitabında topladı. Cemal Paşa'nın Bahriye nazırı olması üzerine Kalemi
Mahsusa müdür yardımcılığına getirildi (1917). Kazım Şinasi Dersan, Necmettin
Sadık Sadak, Ali Naci Karacan ile birlikte Akşam Gazetesini çıkarmağa başladı
(1918). Bu gazetede Günün Fıkraları başlığıyla sürekli yazılar yazdı.
Kurtuluş Savaşını destekleyen etkili yazıları dolayısıyla idam istenerek Kürt
Mustafa Divanı Harbi'ne verildi. Fakat İnönü Zaferinin kazanılması üzerine
Divanı Harp tutumunu değiştirdiği için idamdan kurtuldu. Kurtuluş Savaşı sona
erdiği sırada İzmir'de Atatürk
ile görüşmeğe gelen gazeteciler arasındaydı. Atatürk'ün isteği üzerine İkinci
Büyük Millet Meclisi'ne Bolu'dan milletvekili seçildi (1922). Daha sonra uzun
yıllar Ankara Milletvekili olarak T.B.M.M.'de bulundu. Hakimiyeti Milliye,
Milliyet ve Ulus gazetelerinin başyazarlığını yaptı. Yeni Türk Alfabesinin
hazırlanması ve uygulanması sırasında Dil Encümeninde görev aldı. Serbest
Cumhuriyet Fırkası'nın tutumuna şiddetle karşı çıktı. Ulus gazetesinin
başyazarlığını yaptığı dönemde Ankara şehir planı jürisinde üyelik ve İmar
Komisyonunda başkanlık yaptı. 1946'da çok partili döneme geçildikten sonra
Ulus gazetesinde CHP'nin savunuculuğunu sürdürdü. Demokrat Parti'nin 1950'de
iktidara geçmesinden sonra Dünya Gazetesini kurarak (1952) muhalefete geçti;
yeni iktidara karşı Atatürk devrimlerini savundu.
Falih
Rıfkı Atay, sağlam, atak, çekici, anlatımı ve duru Türkçesiyle Cumhuriyet
basınının Encümeninde usta kalemlerinden biriydi. Günlük siyasi olayları ele
alan başyazı ve fıkraları yanında Ulus ve Dünya gazetelerinde Pazar günleri
yayımladığı haftalık yazılarında çok usta bir deneme ve söyleşi yazarı
niteliği gösteriyordu. Gezi ve anı türlerinde Cumhuriyet döneminin çok ilginç
ürünlerini verdi.
|
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder